31 Mart 2010 Çarşamba

Kainatın en fırlama satanisti..


ALF (1986-1990)

Bloga bundan önce konu olan bir sürü dizi, bir sürü çok komik yapım vs. hepsini bir kenara koymak gerekiyor, konu eğer Alf'se.. 90lı yıllarda Al Bundy ne anlam ifade ediyorsa bana Alf de en az o kadar anlam ifade ediyor..

Kendi gezegeni Malmek yandıktan, sevdiği herkesi kaybettikten sonra dünyada sıradan bir eve düşüp, yine de yaşama sarılan, arada hüzünlense de her daim pozitif olan, devamlı pozitif ve komik bir yaratıktı Alf.. Tanner ailesinin bir ferdi olup, evin annesi Kate'e asılan, küçük erkek çocuğu Brian'ın can yoldaşı, evin kedisi Lucky'nin ise kabusu olan bir aile üyesiydi yani.. Futbol maçı izlemeyi, kanepede uyuşukluk yapmayı ve yemek yemeyi severdi en çok (bknz. bir uzaylıyla özdeşleşmek), "biz Malmeklilerin 11 organı vardır bunun 7 si midedir" diyerek derdini de özetleyerek ortaya koyardı..

Aklımda kalan en komik sahnelerden biri de; ev ahalisi evden ayrılıp sonra Alf ve kediyi yalnız bıraktıklarını farkedip apar topar eve dönerler, o sırada deli gibi kedinin peşinde olan Alf daha kapı açılır açılmaz, o salağa yatan haliyle sorar; "ne kedisi?"

Bu absürd yaratığı Türkiye'de izlemek de büyük bir şanstı elbette, çünkü Müşfik Kenter öyle bir dublaj yapmıştı ki, orjinalinden bile çok daha başarılıydı.. bu avantajla birlikte Alf tüm zamanlarda en sevdiğim dizilerden biri diyebilirim rahatlıkla..

Dizinin ilerleyen bölümlerinde, arkadaşları Alf'i almaya gelirler uzaydan, ancak Alf artık benim evim burası diyerek dünyada kalmayı seçer, gönlümü daha da fetheder, öyle ki ne zaman istese onun için evimde fazladan bir yatak vardır.. Neyse gözlerim nemlenmeden bir iki Alf videosu paylayaşayım..

Duyulduğunda geçmişe özlem duyulan giriş jeneriği;


Alf - Watch the top videos of the week here


Alf'ten Billie Jean performansı;



Cat müzikali ve Alf :)


Alf Speaks About Cats Musical - Funny videos are here

Rock'n Roll performansı


ALF - Old Time A Rock And Roll - For more amazing video clips, click here

Perihan Abla ve mahallesi..


Küçük bir girizgah

Blogun (blogun mu denir bloğun mu onu da kestiremedim) coğrafyası Türkiye, bitki örtüsü de diziler olunca, yerli dizileri es geçmek de olmaz, zira her nekadar dünya türk dizilerinden bihaber olsa da yurdum insanı dünyada eşi benzeri olamayacak kadar özgün yapımlarla ara sıra karşılaşır.. Öyle orjinal Aşkı Memnu'dan falan gibi türk işi uyarlama ya da özgün soap operalardan başlayacak değilim, döneme damga vurmuş, gerek karakterleri, gerek absürd yapılarıyla kendilerine özgü mizah anlayışlarıyla unutamadığım dizilerden bahsedeceğim..

PERİHAN ABLA (1986-1989)

Meraklı Melahat, Şöför İsmet, Sakar Şakir ve tabii ki Perihan Abla.. bu dördünü duyup da dördünün de birşey ifade etmediği kaç 30 yaş ve üstü insan vardır bu ülkede merak ederim.. Şevket Altuğ'un saf hatta aptal aşığı oynadığı, mahallenin Perihan Ablası'nın Şakir'e olan aşkını mahalle ve kardeşlerine karşı sorumluluğu olan "ablalık" kavramıyla hep geçiştirdiği, hiç kötünün olmadığı sadece iyilerin olduğu bir mahalleyi izledik yıllarca.. Ayrıca dizi içinde yaşanan sorunlar karşısında bir anda araya giren garip şarkılarla bir müzikal havası da vardı dizinin, o olaylara göre yazılmış şarkılar dizinin en güzel yanıydı belki de.. (daha sonra mahallenin muhtarlarında bu garipliğin boku çıkarıldı gerçi, ilerleyen zamanlarda ona da geleceğiz.)

Perihan Abla ile ilgili daha çok şey söylenebilir, ancak gevezeliğe kaçar bence, onun yerine bahsettiğim konuya dair yazılmış garip ama güzel şarkılardan biriyle açılan sonrasında Şöför İsmet, Meraklı Melahat, Perihan Abla ve Sakar Şakir'in bir arada bulunduğu bir video ile konuyu bağlayayım..

Tuhaf olduğu kadar komik kuzenler..


PERFECT STRANGERS (1986-1993)

Kuşkusuz dönemin en sevilen yapımlarından biriydi "Muhteşem İkili".. Alabildiğine karikatürize edilmiş bir taşra tasvirinden Chikago'nun göbeğine gelmiş kuzen Balki ile şehir yaşamı dışında deneyimi olmamış kuzen Larry'nin çelişkilerinin temelini oluşturduğu hikaye, çoğunlukla saf ama bir o kadar da zeki Balki Bartokomous'un zaferiyle sonuçlanırdı, bu bakımdan dizinin senaryosunun şehirleşme ve geleneklerden kopma üzerine minik eleştiriler de serpiştirdiğini söyleyebiliriz.

İzleyicinin genel kanısı diziyi Balki karakterini oynayan Branson Pinchot'un sırtladığını düşünse de ben pek de aynı kanıda değilim.. Evet bu tarz sit-com larda olayın üzerine döndüğü, mimik ve jestleri aykırı olan, daha fazla karikatürize edilmiş karakterlerin dizinin katalizörü olduğu doğrudur, ancak Perfect Strangers özelinde Larry karakterini canlandıran Mark Linn-Baker'ın karakterin hakkını sonuna kadar vermesi, özellikle dizinin pik yaptığı anlarda mimik ve jestleriyle sahneye katkı sağlaması azımsanmaması gereken bir başarı. Açıkçası Baker'ın dizi sonrasındaki kariyeri ne yönde ilerledi bilmiyorum ama, Balki'yi oynayan Pinchot'u vasatın çok altında sinema filmlerinde gördüysek de, Baker'dan bir daha haber alamadık..

Diziye dönecek olursak, kendi karakterlerine uygun sevgilileri, iş yaşamları ve tüm anlaşmazlıklarına rağmen birbirlerine karşı duydukları sevginin tüm komik hikayeler üzerindeki etkisi dizinin hafızamda güzel bir anı olarak kalmasını sağlıyor..

Unutmadan sevgilileriyle aynı apartmanda oturan ikilinin 8 sezon boyunca yatıp kalktığını hiç görmemiş olmamız da kuzenlerde ailevi bir sorun olduğunu düşünmeme sebep olmuştur..

Bu sahneyi izledikçe bu tuhaf kuzenleri ne kadar özlediğimi farkediyorum 8özellikle Larry'i ama).. Evet, kuzenlerden Balki usulü "mutluluk dansı"

30 Mart 2010 Salı

Once in a Blue Moon...


MOONLIGHTING (1985-1989)

Yine Trt dönemlerinin gecelere renk katan bir başka dizisi David Addison karakteriyle evlerimize konuk olan Bruce Willis'ı dünya sahnesine taşıyan "Mavi Ay" dı.. Dönemin önemli ekran yüzlerinden biri olan Cybill Shepherd'ın canlandırdığı Maddie karakteriyle, David abi arasındaki aşk-nefret ilişkisini uzun süre merak ve heyecanla izledik, yıllarca onlarca maceranın arasında bir türlü açıklığa kavuşmayan ilişkileri, söze dökülmeyen aşkları diziyi ayakta tutan en önemli etken oldu kuşkusuz..

Dizinin komik 2 karakteri olan Curtis Armstrong ve Allyce Beasley de bu dizi ile çıtalarını yukarılara taşıyan iki oyuncuydu. Dizide Herbert karakterini başarıyla canlandıran Curtis Armstrong, bu rolü "revenge of the nerds" teki "Dudley" Booger karakterindeki eğlenceli perfomansı ile kapmıştı ve eline geçen şansı Mavi Ay'da da çok iyi kullandı. Bir diğer komik karakter Bayan Dipesto rolündeki Beasley ise daha önce ekranlarda dönemin sevilen sit-comları "Taxi" ve "Cheers"da konuk oyuncu olarak görülmüş ve Mavi Ay ile birlikte tanınan bir oyuncu haline gelmişti.

Dönem itibarı ile hem dünya çapında yakaladığı izleyici kitlesi, hem Hollywood'un marka isimlerinden biri olan (hatta "cool" tanımının tasviri olarak gösterilebilecek) Bruce Willis'ın çıktığı aktörlük basamaklarının en önemlisini oluşturması, hem iki komedi aktörü için bir kilometre taşı olması hem de Türkiye'de tek kanala mahkum izleyici için kaliteli ve her yönüyle şahsına münasır bir dizi oluşuyla unutulmazlar arasına girmeyi fazla fazla haketti diyebilirim..

3. sezonun en eğlenceli sahnelerinden bir buket (sadece ilk part tabii ki) ;

">

29 Mart 2010 Pazartesi

Bir gerilim efsanesi; Alacakaranlık Kuşağı..


THE TWILIGHT ZONE (1985-1988)

TRT'nin yayınladığı en güzel yapımlardan biriydi.. Her bölüm farklı bir ürpertici macera, her bölüm farklı bir fantastik gerilim hikayesi.. Çocuk yaşlarda gece rüyalarımı kabusa dönüştüreceğini bile bile izlerdim, çünkü hikayeler insanın ürperttiği kadar merak da ettirirdi.. Bugün olsa kesin en azından bir +13 filtresi (hatta +17 de olabilir) gelirdi tahminim, gerçi o tarihlerde de geceyarısından sonra yayınlanıyordu (yani +17 saatlerde)..

Giriş jeneriğinden başlayıp, insanı yüksek oranda korkutan bölüm finaline kadar devamlı diken üstünde olduğunuz heyecanlı dakikalar yaşatırdı Alacakaranlık Kuşağı.. Özellikle gerilim seven, ancak uzun zamandır uzun saçlarıyla kapattığı yüzünün ardından bir zombi çıkan ufak japonika kızlara mahkum kalan izleyicinin bir kez daha dönüp bakması gereken bir anıdır The Twilight Zone..

28 Mart 2010 Pazar

Erkek dadı modası başlangıcı; Patron Kim..


WHO IS THE BOSS (1984-1992)

Taxi'den kalan bir sempatim olsa da Tony Danza hoşlanmadığım bir aktör olmuştur hep, bunun yanına bir de Judith karakterini canlandıran Angela Bower'ın diziler aleminin en itici kadın karakterlerinden biri olduğunu düşününce "aynı konsepte sahip ve çok daha komiği "Charles in charge" varken Who is the boss'a" ne gerek var diye düşünüyor insan.. Yine de ufaklıklar ve evin çılgın büyükannesi Mona'nın hatrına es geçmemek gerek..

">

27 Mart 2010 Cumartesi

Renkli televizyonun ilk ziyaretçileri..


V (1984-1985)

Daha özel kanallar açılmamışken ve yeni yeni renklenen televizyonlarımız Trt ne verse onu göstermekteyken, dünyanın bir çok ülkesinde ciddi bir hayran kitlesi oluşmuş bir dizi yayına girdi. "Ziyaretçiler" adıyla yayınlanan orjinal adı "V" olan , (hayır visitors değil efendim) bir uzaylı hikayesinin tiryakisi olmuştum. İnsan görünümlerinin altından çıkan yeşil deri, leziz bir fast food gibi hüplettikleri fareler ve devasa uzay gemisi ile dünyaya meydan okuyuşları o dönemde eşi bulunmaz bir heyecan silsilesiydi..Dönem itibarı ile Uyku vakti dizi yayınından önce olduğu için video teknolojisinin tüm olanakları seferber edilerek, dizi kaydedilir ve ertesi gün günışığı eşliğinde izlenirdi.. Dizinin kahramanlarından olan Mike Donovan (Marc Singer) ve Willie'ye (Robert Englund) alabildiğine gıcık olunur, bunun yanı sıra hiç bir karaktere hayranlık duyulmaz, sadece 7/24 sinirli abimiz Ham Tyler'a hafif bir sempati duyulurdu..

Özetle V "yoklukta gidiyordu" nun ötesinde, dizi tarihi içinde kısa ama etkili bir yapım olarak hatırlarda kalmayı başardı.

Anımsamadan geçmeyelim diyerek;

Yan komşumuz Huxtable'lar..


THE COSBY SHOW (1984-1992)

Avukat bir anne, doktor bir baba ve bir sürü çocuk.. tüm zamanların en çok izlenen komedi şovundan, ırkçılık yarasını sarmaya çalışan birleşik devletlerin sımsıkı sarıldığı Huxtable ailesinden bahsediyorum.. Vanessa, Rudy, Teo, Denisse, Claire ve Dr. Heatchliff Huxtable.. Giyim tarzlarından, aile yaşamlarına kadar bizden çok farklı bu aile sanki yan komşumuz gibi olmadı mı çoğumuzun? ya da izlerken bolca gülen ama Lisa Bonet sahnelerinde kahkahaların yanında ekrana hayran hayran bakan, "platonik" ne demek az da olsa anlayan bir tek ben miyim..

Theodore un bitmek tükenmek bilmeyen tahsil sorunları, Denise'in aşk hayatı ve sonrasında bir türlü rayına oturmayan evlilik hayatı, doktor Huxtable ve evin derin devleti, gizli iktidarı olan Claire'in bitmek tükenmek bilmeyen sorunlar karşısındaki sabırlı tavırları ve tabii ki Rudy'nin sonu gelmeyen fırlamalıkları.. İtiraf etmeliyim ki Cosby şov benim için bir tv dizisinden fazlası olmuştur, Cosbylerin mutfağında yumurta kırmam gerekse , zorlanmadan teflon tavanın yerini bulabilirim, o kadar aşinayım o mutfağa ve mutfağın arka kapısından çıkılan bahçeyi ve o bahçedeki basketbol potasını sanki hergün okul dönüşü bir iki şut atıyormuşum kadar iyi tanıyorum.. Anlatmaya çalıştığım; Cosbyler beni ne en çok güldüren , ne de en çok eğlendiren dizidir, beğendiğim diziler sıralamasında belki ilk beşe dahi giremez, ancak Huxtable ailesinin yarattığı etki bambaşkadır.. Bizim ülkemizde yıllarca "Bizimkiler" dizisi kitle tarafından nasıl sahiplenildiyse, Ali nasıl ki izleyicisinin gözünde üst kat komşumuzun oğlu kıvamında özdeşleştirildiyse, Huxtablelar da öncelikle Amerika'da sonrasında yayınlandığı onlarca ülkede aynı etkiyi yaratmıştır..

NBC dediğimizde bir sürü tv şovu, bir sürü dizi akla gelir, kabul etmeliyiz ki NBC Amerikan televizyon tarihinin en önemli aktörlerinden biridir, ancak bugüne kadar yaptığı sayısız şovun yanında şirkete en çok kazandıran Cosbyler olmuştur, 8 yıl boyunca bizi kahkahaya , yapımcılarını da paraya doyuran The Cosby Show'a saygılarımı sunar, gönül Denise'den (Lisa Bonet) istese de, dizinin fırlama ufaklığı Rudy'den bir sahneyle konuya noktayı koyarım..

">



Sokakta B.A (biey) olabilmek..


THE A-TEAM (1983-1988)

"1972'de birinci sınıf bir komando grubu askeri mahkemece işlemedikleri bir suçtan dolayı hapise atıldılar.buldukları ilk fırsatta hapisten kaçarak los angeles'ta yeraltına çekildiler.halen polis tarafından aranmaktadırlar.eğer bir sorununuz varsa ve kimse size yardım etmiyorsa a takımını arayın.belki onları kiralayabilirsiniz." diye başlayan, tahminen ilk sahnesinde havada uçan siyah GMC marka bir minübüs gördüğümüz, zaten ortalama bölüm başı 2.7 arabanın takla attığı ve o dönem sokakta oynayan çocukların çoğunun karakterleri bölüşürken B.A olmak için bolca kavga edilen bir başka efsane "A Takımı". özellikle grubun beyni albay Hannible ve pek tabii ki altın gününden yeni gelmiş intibası bırakan B.A. Baracus o dönem çocuklarının gönüllerinde sarsılması zor tahtler kurmuştur. Güya para için özel işlere bakan , ancak hiç bir zaman ciddi bir kazanç sağladıklarını görmediğimiz, ellerinde devamlı makineli tüfeklerle dolaşan ve fakat bölümler boyunca ölen , hatta yaralanan hiç kimseyi görmediğimiz (bknz. red kit) ilginç bir yapımdı A Takımı.

Takla atan arabalar, her işin içinden tereyağından kıl çeker gibi kurtulan asker eskisi bir ekip ve o bilindik müzik ile başlayıp sonu gelmeyen aksiyonlar.. Aynı döneme denk gelen Mcgayver'ın tuvalet kağıdından bomba yapmasına benzeyen ama asla o kadar abartılı olmayan tuhaflıkları olsa da, gözümde loser sarışından öteye gidemeyen Mcgayver'ın dizisinin yanında bir macera başyapıtı sayılabilecek kadar başarılıdır A Takımı..

Savaş Ay 3. sınıf tartışma programına aynı ismi vermese daha da güzel kalırdı anılarımızda ama neyseki ancak aşiret düğününün damadının üzerinde görebileceğimiz kadar altını üzerinde taşıyan B.A. in karizması Savaş Ay'ın berbat televizyonculuğunu gölgeleyecek kadar güçlüydü..

">

26 Mart 2010 Cuma

Bir taksi durağı ne kadar komik olabilir ki?


TAXI (1978-1982)

Tıpkı Mork ve Mindy gibi 1978'de ve yine Paramount Pictures tarafından yapılmış bir sit-comdur "Taxi".. Adından da anlaşılacağı gibi bir taksi durağında yaşananları anlatır (bknz. çiçek taksi ya da bkmynz. en iyisi) dönemin adı duyulmamış oyuncuları bu dizideki performanslarıyla kariyerlerini yükselişe geçireceklerdir. Danny Devito, Tony Danza, Christopher Lloyd ve tabii ki Andy Kaufman.. Özellikle Danny Devito bu dizinin ardından başlayacak olan yükselişi ile tüm dünyanın tanıdığı bir aktör haline geldi. Christopher Lloyd da bu diziyle yakaladığı şöhreti, Back to the future'un çılgın profesörü olarak pekiştirdi ve dünyaca tanınan bir başka aktör olmayı başardı..

Dizi her ne kadar oyuncu performansları açısından yetenek fışkırsa da, başarısının lokomotif ismi bence her zaman Andy Kaufman olmuştur. Saf Latka'yı canlandıran Kaufman bu karaktere öylesine başarılı bir şekilde can verdi ki, dizinin kahkaha yükünü çoğu zaman Latka üstlendi. Özellikle Devito ile olan diyalogları görülmeye değer anlar oldu hep.

Buyrun size bir Latka performansı, Devito ilaveli..

">

Robin Willams doğuyor.. (Mork & Mindy)


MORK & MİNDY (1978-1982)

70'lerin sonunda bitmek tükenmek bilmeyen soap operalar yine dönemsel kabak tadlarına ulaştıkları bir sırada yayına üslubu gayet eğlenceli ve zeka pırıltıları barındıran bir dizi düştü; "Mork & Mindy". Yumurta şeklinde bir uzay aracı ile dünyaya düşen ve görevi insanoğlunun yaşamını kendi dünyasına rapor etmek olan (Mork) ile insanoğlu ailesine mensup bir kızın (Mindy) nin paylaştıkları evin içinde yaşananları konu alan dizi, izleyici tarafından oldukça benimsendi. Bir uzaylının rutin insan hayatı içinde yaşadıklarını anlatan ilk dizi olma özelliğine de sahip olan dizinin , bu özelliği ona son derece özgün bir metin yapısı sağlıyordu. Her ne kadar sonradan aynı konuya sahip Alf gibi bir fenomene dönüşmekten uzaksa da Mork and Mindy bu konuyu ilk ele alış tarzı ve Robin Williams'ın şahsına münasır oyunculuk performansı (ki Williams'ı üne kavuşturup, bir adet altın küre hediye edip, dünya sinemasına kazandıran da bu dizidir.) ile unutulmazlar arasına girmeyi başardı.

İşin dedikodu kısmına gelecek olursak da, Robin Williams'ın bu dönemde çiçek çocuklar etkisinden henüz çıkmamış olduğu, gün be gün uyuşturucunun gözüne vurduğu ve o ayrıksı oyunculuğunun da devamlı "high" takılmasından kaynaklandığı dönen dedikodular arasında olmuştur hep..

Mork Orson'a rapor veriyor;

">

25 Mart 2010 Perşembe

Monty Python's dan uçan sirk



FLYING CIRCUS (1969-1974)

Dizi kavramının en temel öğelerinden biri olan sit-com lara dair onlarca başarılı iş var hatrımızda. Ancak bu kadar ağız dolu kahkahanın miladını da merak etmiyor değil insan. Her ne kadar Amerikan televizyon eskileri bu sit-com tarzının atası da biziz, babası da biziz deseler de (ki haklı oldukları yanlar var) ama yine de bana kalırsa günümüzün iq çıtası bir nebze yüksek komedilerinin kökleri Monty Python efsanesine dayanıyor.. Her ne kadar yaşım elvermese de, -elverse de ülkede izleme fırsatı bulamayacaktım gerçi.- Monty Python efsanesinin ortaya çıkışı olan "Flying Circus" un televizyon tarihindeki yerini az çok biliyorum. Dünya çapında üne kavuşmuş, farklı kültürlerden toplulukları kahkahalara boğmuş bu zeka küpü mizah grubunun 1969 çıkışlı tv şovu ingiliz mizahının doruk noktası olarak nitelendirilebilir.

Özetle, daha sonra bu yoğun ilgi sayesinde grubun bizlere "Holy Grail" "Life of Brian" gibi eşsiz komedi filmleri bahşetmesini sağlayacak olan "Flying Circus" fırtınası, sit-com tarihinin de mihenk taşıdır dersem çok da abartmış olmam sanırım..

Son olarak bir tutam Monty Python's o halde ;

">

24 Mart 2010 Çarşamba

Önce Cumartesi sabahları vardı...

Hafta içi zaten okul için erken kalkmak zorundayken ve uyuyabilmek için elimdeki tek şans haftasonları olmasına rağmen, saat Cumartesi sabahı 7'yi gösterdiğinde kendiliğinden açılırdı gözlerim. Sebep biyolojik saat falan değildi elbette, televizyonlarda Cumartesi gününün o saatleri benim yaşımdakiler için prime time saatleriydi.

Yapılması gereken şey belliydi, yastık koltuk altına sıkıştırılacak, en yakındaki battaniyenin ucundan tutulacak, battaniye süründürülerek yastık koltuk altında zar zor zaptedilerek ve fakat anne-baba asla ve asla uyandırılmayarak uzun koridor aşılacak ve salona ulaşılacaktı. Bu zorlu süreci başarıyla tamamlamanın ödülü ise, televizyonun karşısındaki kanepeye kurulmak, akşamları hiç sahip olamadığım kumanda iktidarının keyfini sürmek ve sıcacık battaniyenin altında renkli masallara dalmak olacaktı. Haftasonunun en eşsiz anları olurdu bu Cumartesi rutini.

İşte belki bu "rutin" di ilk olarak dizi kavramıyla tanışmamı sağlayan. Ardından okul sonrası yeni açılmış özel kanalda yayınlanan sit-comları izlemek (charles in charge (charles iş başında) , Perfect Strangers (muhteşem ikili), who is the boss (patron kim), vs. , dönemin dizi fenomeni Perihan Abla, küçük yaşıma rağmen müptelası olduğum hatta geç saatte izleyemediğim için kasede kaydedip ertesi gün izleme yoluna gittiğim visitors (ziyaretçiler) , ardından izlemekten pek hoşlanmasam da babane , anane yanında olunduğunda kaçması mümkün olmayan pembe dizi akıntısına kapılmak, hayat ağacı ya da yalan rüzgarı gibi arkası yarınlar. Bu sürece paralel ilerleyen Pazar akşamlarının olmazsa olmazı Bizimkiler, sonrasında Aziz Ahmet'le başlayan, Süper Baba ile doruğa ulaşan türk aile dizileri, vs. vs.

Bu dönemde tekrarları yayınlanan Mavi Ay, Evli ve Çocuklu gibi nitelikli işlere de tanık oldum, Bruce Willis ve Al Bundy çok farklı kişilikler olsalar da aynı derecede sevgimi kazanmışlardı o günlerde..

Ardından Türkiye televizyonlarında bitmek tükenmek bilmeyen dizi-yarışma kısır döngüsü başladı ve yüzlerce dizi geldi geçti, o dönemi daha önce atlatmış olan Amerika televizyon kültürü ise "dizi" kavramına yeni bir anlayış getirdi ve daha önceden aşina olduğumuz "dizi" anlayışını temelinden sarstı, bu dönemde internetin hayatımıza girmesi ve herşeyin ulaşılabilir hale gelmesiyle de "dizi" izlemek alışkanlıklarımız ve izlediğimiz dizilerin çeşidi mutlak biçimde değişti.

Aslında 80 lerin sonundan itibaren başlayan bu süreç, bize 90 ların ortalarında ulaştı. Güncel dizileri takip etme olanağı ise internetin evlerin geneline girmeye başladığı 2000 lerin başına tekabül etti.

Sonrasında ise hem diziler hem de onları takip etmek bambaşka birşeydi.

Özetle blogun amacı, izlediğim sevdiğim dizilere dair güzel anıları paylaşmak, güncel dizilerle ilgili yorum ve bilgilere yer vermek, yani tek çerçevesi "dizi" olan bir blog yaratmaktı.

Olduğu kadar artık..